Hasan Perioğlu/Güncel Posta
Çocukluğumuzdaki televizyonlar siyah beyazdı. Sadece tek kanal vardı. Biz çok şanslıydık zira televizyonu olan rahmetli Cemile Yengem bırakın biz misafirlerden rahatsız olmayı, evlatlarından daha da önemserdi bizi.
Bizler de önemsenecek kadar yol yürüyüp (Kadıpaşa Mahallesinden Alanya iç Kalesine kadar) cumartesi akşamları sahne alacak Türk Filmini izlemeye giderdik.
İstanbul usulü de tarif edeyim ki İstanbul’daki değerli okurlarım da mesafeyi kavrasın; akşam iş çıkışında Mecidiyeköy’de Metrobüse binin (binebilirseniz tabi), Beylikdüzü Beykent’te inin ve biraz da tabanvaya kuvvet!
Bir de filmlerden önce Sezen Cumhur Önal’ın sunumuyla müzik ziyafeti çekerdik ki, Sezen Hocamın zarif hitabında ekranlar çatlayacak sanırdık, olmayan ceketimizin iliğini kapatmak isterdik O’na saygımızdan!
Bütün bu tatlı eziyet, bir saatlik Türk Filmi içindi ama değerdi ve ne değerdi! Bizi bir hafta götürürdü Türkan Şoray’ın öpülmemiş dudaklı filmleri!
Ne olursa olsun, hayatın içinden, içten filmlerdi. Biraz öğretir, biraz güldürür biraz da düşündürürdü. O filmlerde biraz da ar ve Müjde Ar’da vardı.
Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Ertem Eğilmez, İhsan Yüce, Safa Önal, Kartal Tibet, Natuk Baytan, Lütfi Ömer Akad, Yavuz Turgul, Osman Faik Seden, Yılmaz Güney, biraz daha yakın zamana geleyim, Türker İnanoğlu, Sinan Çetin, Mahsun Kırmızıgül ve Hamdi Alkan sinemamıza renk, bilgi, keyif ve sevgi katan unutulmaz yapımcılardan bazı önde gelenlerdi.
Bu yapımcıların hiçbir filminde ne osuruk vardı ne de osuruk ile ateş yakılmıştı! Silah bile hemen hemen kullanılmamıştı, kalem, masumiyet, saflık ve tebessüm ile hem çok şey anlatılmıştı hem de izleyici çok memnun bırakılmıştı.
Dizilere gelince; Aşk-ı Memnu, Ezel, Karadayı, Binbir Gece, Tatar Ramazan, Hatırla Sevgili, Aliye, Beyaz gelincik, Deli yürek, Sıla, Süper baba, Yaprak dökümü, Fatmagül’ün suçu ne, Hanımın Çiftliği, Öyle bir geçer zaman ki, Muhteşem yüzyıl ve son günlerde Sadakatsiz kusursuz diye derecelendirebileceğim çok iyi ve değerli senaryolar.
Bu dönem, millet yiyecek ekmek bulamazken, yalılarda çekilmiş, degaje, dekolte giyimli, holding sahibi gençlerin yüksek model arabalarla çekilmiş filmleri ayaklar altına kadar indi ve memleket sorunlarını unutturdu!
Bir de mafya-vari diziler türedi. 25 sene önce özellikle gençliği peşinden sürükleyen ve zehirleyen Kurtlar Vadisi ile başlayan bu dizileri İçerde, Çukur, Maraşlı, Akıncı, Arıza ve Ramo gibi yeni diziler takip etti. Bu filmlerin en önemli özellikleri; senaristlerin devlet, emniyet, sevgi ve adalet unsurlarını ‘unutup’, balon dağıtır gibi gençlerin eline silah verip halkı zehirlemesi, öfke ve şiddet yüklemesidir.
Bunlar yine de iyi filmler, çünkü izlenme rekorları hâlâ İvedik’in osuruklu filmleri ile Nihat Hatipoğlu’nun bitiremediği dini sorularda!
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 3 hafta kapanacağız. Bence senaristler hiç durmasın; perşembeye kadar daha 2 uzun gün var, en az 5 dizi daha çekilir. Ben çekemem de bence çekecek çok.
Sevgiyle, sevgiliyle ve eski yerli dizilerle kalın!
